Sepetim (0) Toplam: 0,00TL
%20
ŞAİR CEKETLİ ÇOCUK Paluri Arzu Kal Demirçi

Arzuk’aŞAİR CEKETLİ ÇOCUK(Okurlardan Gelen Ekiyle)

Liste Fiyatı : 195,00TL
İndirimli Fiyat : 156,00TL
Kazancınız : 39,00TL
Taksitli fiyat : 6 x 30,21TL
Havale/EFT ile : 152,88TL
9786256338395
603277
ŞAİR CEKETLİ ÇOCUK
ŞAİR CEKETLİ ÇOCUK Arzuk’a (Okurlardan Gelen Ekiyle)
156.00

Ön Söz

İbrahim KARACA

Beyoğlu Metropol’de laflarken, “Merhaba Faruk Abi, biraz sonra uğrayacağım” diye seslendi biri kapıdan. Faruk onu “Bak seni biriyle tanıştıracağım” deyip içeri çağırdı ve Kazım’la yüz yüze tanışmış olduk. Birbirimizi biliyorduk tabii ki, çok sayıda ortak arkadaşımız vardı.

Sonraki günlerde arada bir karşılaştık, şiirden, sanattan ve edebiyattan konuştuk ama onunla asıl dostluğumuz Gökhan Birben’in “Hey Gidi Karadeniz” albümü sürecinde pekişti. Balık pazarından Tarlabaşı’na inen sokakta, bir arkadaşımıza ait Alamut Kalesi adlı mekân kamp yerimiz olmuştu adeta.

Bu kitabın bir yerinde geçen “Yüreğum Senilendur” ve başka şarkıların demoları da hâlâ durur bende.

“Hemşin” adlı kitabımın dosyası koltuk altımdayken Lusnika’da şöyle bir göz gezdirmiş ve Şair abim, yahu tehlikeli işlerle uğraşıyorsun demişti, gülüşmüştük.

Ömrü yetip de üçüncü albümüne başlayabilseydi, bana ait bir iz de olacaktı belki, kim bilir.

Bir gün Galatasaray’da Kürt böreğine çatal salladığımız masada sözleştik. Hafta sonu bizim Küçükçekmece’deki eve gelecekti, hamsili pilav ziyafeti verecektik kendimize… Ve yeni şarkılar için benim şiirlere ve derlediğim manilere bakacaktık, olamadı. Dört gün sonra hastaneye yatırıldığını öğrendim.

Babylon” lafı geçtiğinde aklıma ilk önce Kazım gelir ama “Yeni Melek” denildiğinde kaybolurum. Saçları kaşları yoktu o konserde sevgili kardeşimin. Başında bir bere vardı. Ekip arkadaşlarına gülümseyerek söylediği Kanser ettunuz beni lafı bile şarkı gibi gelmişti kulağıma.

Sahneyi üç-dört metre yukarıdan gören balkondan, gözümü kırpmadan izledim onu… Ve sol omzumu duvara dayayıp konser bitene kadar sessiz sessiz ağladım. Verilen arada bile aşağı inmedim. Ah Kazım…

Bir konuda çok benzeşiyoruz; senin tarihin de kendin için hiçbir şey istememenin tarihidir. Yani bana göre öyledir… Ve sana merhaba diyen herkesin mutlaka iyi bir anısı vardır seninle ilgili.

Mikrofonda ağlarken fönlü saçları rüzgârda dalgalanan sinir bozucu biri” diye geçen satırlar var ya kitapta… Benim de benzer sahneler var aklımda Harbiye’den. İki cümle edip birkaç dize okumamı isteyen dostlara “Sahne bunların, boş ver” deyip yerimden kıpırdamadığım o günden.

Bir yanda “Kardaşum kardaşum” deyip gezen, bir yanda ağlayıp zırlayan, “Bana böyle mi söz vermiştun” diye feryat eden… Yahu sen kimsin!

Bir kapı araladı veya azıcık aralanmış kapıyı ardına kadar açtı Kazım, ikisi de doğru. Karadeniz müziği için diyorum. O kapıdan giren temiz hava, Karadeniz müzik kulağını değiştirdi.

Kazım’ın ardılı genç müzisyenler geldi sonra o kapıdan ve yöre ağzını abartıp yayarak Karadeniz müziği yaptığını sananlar silinip gitti.

Sırf bunun için bile sana bin teşekkür, sevgili dostum!

Sözü fazla uzatmaya gerek yok… Seni özlüyorum…

Ve yıllar önce senin için yazdığım bir şiirle merhaba diyorum sana…

Sonsuzluk içinde yaşıyorsun!

 

 

İTHAKA

 

Önümüzde

Bizden uzak, bize yakın

Bir yer var

 

Hiç kaygımız yokmuş gibi

Yürüyelim

Güzel çocuk

 

Nasıl olsa göğsümüzde

Bize ait soluğumuz

Söylenecek sözümüz var

Az buçuk

 

Hayattan alacaklıyız

Yürüyelim güzel çocuk

Kıyıları dövsün deniz

Gel diyelim, gelen biziz

İşte biz

Yine biz

 

Hiç kaygımız yokmuş gibi

Yürüyelim

Sular gibi

Deniz gibi

Dağlar gibi

İzinsiz

 

  • Açıklama
    • Ön Söz

      İbrahim KARACA

      Beyoğlu Metropol’de laflarken, “Merhaba Faruk Abi, biraz sonra uğrayacağım” diye seslendi biri kapıdan. Faruk onu “Bak seni biriyle tanıştıracağım” deyip içeri çağırdı ve Kazım’la yüz yüze tanışmış olduk. Birbirimizi biliyorduk tabii ki, çok sayıda ortak arkadaşımız vardı.

      Sonraki günlerde arada bir karşılaştık, şiirden, sanattan ve edebiyattan konuştuk ama onunla asıl dostluğumuz Gökhan Birben’in “Hey Gidi Karadeniz” albümü sürecinde pekişti. Balık pazarından Tarlabaşı’na inen sokakta, bir arkadaşımıza ait Alamut Kalesi adlı mekân kamp yerimiz olmuştu adeta.

      Bu kitabın bir yerinde geçen “Yüreğum Senilendur” ve başka şarkıların demoları da hâlâ durur bende.

      “Hemşin” adlı kitabımın dosyası koltuk altımdayken Lusnika’da şöyle bir göz gezdirmiş ve Şair abim, yahu tehlikeli işlerle uğraşıyorsun demişti, gülüşmüştük.

      Ömrü yetip de üçüncü albümüne başlayabilseydi, bana ait bir iz de olacaktı belki, kim bilir.

      Bir gün Galatasaray’da Kürt böreğine çatal salladığımız masada sözleştik. Hafta sonu bizim Küçükçekmece’deki eve gelecekti, hamsili pilav ziyafeti verecektik kendimize… Ve yeni şarkılar için benim şiirlere ve derlediğim manilere bakacaktık, olamadı. Dört gün sonra hastaneye yatırıldığını öğrendim.

      Babylon” lafı geçtiğinde aklıma ilk önce Kazım gelir ama “Yeni Melek” denildiğinde kaybolurum. Saçları kaşları yoktu o konserde sevgili kardeşimin. Başında bir bere vardı. Ekip arkadaşlarına gülümseyerek söylediği Kanser ettunuz beni lafı bile şarkı gibi gelmişti kulağıma.

      Sahneyi üç-dört metre yukarıdan gören balkondan, gözümü kırpmadan izledim onu… Ve sol omzumu duvara dayayıp konser bitene kadar sessiz sessiz ağladım. Verilen arada bile aşağı inmedim. Ah Kazım…

      Bir konuda çok benzeşiyoruz; senin tarihin de kendin için hiçbir şey istememenin tarihidir. Yani bana göre öyledir… Ve sana merhaba diyen herkesin mutlaka iyi bir anısı vardır seninle ilgili.

      Mikrofonda ağlarken fönlü saçları rüzgârda dalgalanan sinir bozucu biri” diye geçen satırlar var ya kitapta… Benim de benzer sahneler var aklımda Harbiye’den. İki cümle edip birkaç dize okumamı isteyen dostlara “Sahne bunların, boş ver” deyip yerimden kıpırdamadığım o günden.

      Bir yanda “Kardaşum kardaşum” deyip gezen, bir yanda ağlayıp zırlayan, “Bana böyle mi söz vermiştun” diye feryat eden… Yahu sen kimsin!

      Bir kapı araladı veya azıcık aralanmış kapıyı ardına kadar açtı Kazım, ikisi de doğru. Karadeniz müziği için diyorum. O kapıdan giren temiz hava, Karadeniz müzik kulağını değiştirdi.

      Kazım’ın ardılı genç müzisyenler geldi sonra o kapıdan ve yöre ağzını abartıp yayarak Karadeniz müziği yaptığını sananlar silinip gitti.

      Sırf bunun için bile sana bin teşekkür, sevgili dostum!

      Sözü fazla uzatmaya gerek yok… Seni özlüyorum…

      Ve yıllar önce senin için yazdığım bir şiirle merhaba diyorum sana…

      Sonsuzluk içinde yaşıyorsun!

       

       

      İTHAKA

       

      Önümüzde

      Bizden uzak, bize yakın

      Bir yer var

       

      Hiç kaygımız yokmuş gibi

      Yürüyelim

      Güzel çocuk

       

      Nasıl olsa göğsümüzde

      Bize ait soluğumuz

      Söylenecek sözümüz var

      Az buçuk

       

      Hayattan alacaklıyız

      Yürüyelim güzel çocuk

      Kıyıları dövsün deniz

      Gel diyelim, gelen biziz

      İşte biz

      Yine biz

       

      Hiç kaygımız yokmuş gibi

      Yürüyelim

      Sular gibi

      Deniz gibi

      Dağlar gibi

      İzinsiz

       

      Stok Kodu
      :
      9786256338395
      Boyut
      :
      13,5X19,5
      Sayfa Sayısı
      :
      174
      Baskı
      :
      2
      Basım Tarihi
      :
      2024 HAZİRAN
      Kapak Türü
      :
      Karton Kapak
  • Taksit Seçenekleri
    • Paytr
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      156,00   
      156,00   
      2
      83,23   
      166,45   
      3
      56,63   
      169,88   
      4
      43,41   
      173,63   
      5
      35,51   
      177,53   
      6
      30,21   
      181,27   
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat